Ayaktan Sağlık
Ayaklar
Ayakları kimse takdir etmese de, istatistikler ediyor. Beşikten mezara kadar, günde yaklaşık 150 milyon adım atıyoruz. Yaşam boyunca, ortalama 100.000 kilometre yürüyoruz, bu da yaklaşık olarak dünya etrafında 2,5 tur anlamına geliyor. Günde yaklaşık 3 kilometre yol yürüyen ortalama bir insan için oldukça etkileyici bir performans... Ancak, garsonlar, postacılar, gezginler ya da uzun mesafe, yürüyüş yapanların aldığı günlük mesafe rahatlıkla bunun iki veya üç katına çıkabiliyor.
Kadavralar üzerinde araştırmalar yaptığı için konu hakkında bilgisi olan doğa araştırmacısı Leonardo da Vinci, "Ayak, 26 kemik, 114 bağ ve 20 kastan oluşan bir sanat eseridir" demişti. Anatomik olarak bakıldığında bu sanat eserinin temel yapısını, 7 bilek kemiği, 5 tarak kemiği ve 14 parmak kemiği oluşturuyor. Bu kemikler iç içe geçmiş iki kemer şeklinde: biri ayağın uzunluğu yönünde, ikincisi de ayağın ön bölümünde enine doğru... Çok sayıda bağ ve kas kirişi, tüm bu parçaların birbirine bağlanmasını ve birlikte çalışmasını sağlıyor. Bir eldiven gibi hareketli ve esnek, ama aynı zamanda sağlam ve dengeli olmak gibi birbirine tamamen zıt iki temel işlevi ancak bu şekilde gerçekleştirebiliyor. Ayrıca, dengede durma eylemi için birçok canlı dört desteğe ihtiyaç duyarken, insan iki ayaküstünde durabiliyor.
Hareket halindeyken inanılmaz şeyler yapabiliyor. 100 kiloya varan ağırlığı, topuklardan eklem kemiklerine aktararak yay görevi görüyor. Topuk, derialtı yağ dokusuna bağlı bulunan odacıklarla dolu bir bağ ve yağ dokusundan oluşuyor. Bu yapısıyla, yürüme sırasında serbest kalan hareket enerjisini frenleyen yüksek nitelikli tampon görevi görüyor. Doktorlar, dünyada ayak kadar hassas ve güvenilir bir şekilde fren yapabilen başka bir sistemin (ABS de dahil) daha bulunmadığını belirtiyorlar.
Ayaklarımızın taşıdığı yük
Yürüme sırasında sadece beden ağırlığını taşırken, koşma sırasında yaylanarak beden ağırlığının iki ya da üç katına fırlatması gerekiyor. Bu hareketi, maraton koşusunda ayak başına 12.000 defa yapabiliyor. Meksika'da yaşayan Tarahumara Kızılderilileri'nin koştuğu süper maratonda, ayaklar 36 saat boyunca hiç durmuyor. Ve onlar daha birçok şeye dayanıyorlar. Kaleciler, kale önünde topa vurup, hızı saniyeden bile daha kısa bir sürede 120 km/s'ye çıkararak 90 metre uzaklığa fırlattıklarında acı bile hissetmiyor. Paten kayan bir kişi 60 km/s hızla virajı dönerken, ayağa, daha doğrusu 1,3 santimetre enindeki kızakların üstüne 650 kilogram basınç uyguluyor. Ayak, yüksek atlama yapan atlete, çıtanın üstünden heyecan verici atlayışlar, balerine de parmaklarının üstünde nefes kesen dönüşler yaptırtıyor. Tenis oyuncusunun zıplama hareketi, kikbokser'ın hızlı tekmeleri, jimnastikçinin artistik denge hareketleri onlar olmadan gerçekleşemezdi.
Canlıya destek veren bu organlar sadece yürürken, hoplarken, dans ederken ya da koşarken de ağır çalışmak zorunda. Normal ayakta dururken bile sürekli hareket ediyor, öne, arkaya yana eğiliyor ve bu sırada bedenimizin ağırlık noktasını sürekli değiştiriyoruz. Bir de, genellikle pürüzlü zeminde hareket ettiğimiz ya da engeller üzerinden geçmek zorunda olduğumuz düşünülürse... O anda burnumuzun üstüne düşmememiz için, ayağımız yıldırım hızıyla tepki vermeli ve yeri güvenli kavramalı.
Ayak tabanında bu işleri yapmakla görevli yüzlerce sinir reseptörü var. Beynimize, ayakların bulunduğu yer ve zeminin nitelikleriyle ilgili sayısız bilgi gönderiyor. Kafatasının içindeki bilgisayar da, ayaktaki ve bacaktaki kasları harekete geçirerek, doğru pozisyonu almamızı sağlayan belirsiz sinir sinyalleri gönderiyor.
Ayağımızın Anatomik Yapısı
Bir tek ayagimizda 26 kemik, 33 eklem, 107 bağ, 19 kas ve tendon bulunur. Vücudumuzdaki tüm kemiklerini ikiayağımızda yer alır.
Günde ortalama 8.000 adım atan 77 kg. ağırlığında bir insanın ayaklarındagün içinde toplam 1.000 ton basınç oluşur.
İki ayağımızda toplam 250.000 terbezi bulunur. Bu ter bezleri bir günde 285 ml’ye kadar ter üretirler.
Ortalama bir insan günde 8.000-10.000 adım atar. Bu da hayat boyunca yaklaşık 185.000 km eder ki, dünyanın çevresini 4 kez dolaşmaya eş değerdir.
İnsanların sadece çok küçük bir yüzdesi doğuştan ayakproblemlerine sahiptir.
Ayak problemlerı çoğunlukla ihmal, bilgisizlik, bakım eksikliği ve ayağa uyumsuz ayakkabılar giymekten kaynaklanır.
Ayaklariçin en iyi egsersiz yürümektir. Yürümek aynı zamanda genel sağlığımız için de faydalıdır.
Ayakklar genel sağlık durumumuzun aynasıdır. Artrit, Şeker, sinir ve dolaşım bozuklukları gibi birçok ciddi rahatsızlığın ilk belirtileri ayaklarrda görülür.
Ayak temizliği
Ayağın bakımıyla ilgili ikinci yapılacak iş ayağın temiz tutulmasıdır.
Ayağın temizliği için su ve sabun yeterlidir. Ayaklar günde en az bir kere mümkünse ve tercihen yatarken sabunla yıkanmalıdır. Kesinlikle deterjan veya herhangi bir deriye olumsuz etkisi olabilecek bir madde kullanılmamalıdır. Ayağın tümü ama özellikle parmak aralarını, dikkatlice yıkamakta yarar vardır. Yıkama işleminden sonra da mutlaka ayak kurulanmalıdır.
Ayak nasırı
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırından çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile o kadar müteessir değildi
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah’ın adını
Günahkâr da sayılmazdı
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye”
Orhan Veli’nin şiirine böyle konu olmuştu Süleyman Efendi’nin nasırları. Günümüz insanının da başı nasırlarıyla dertte. Özellikle de hanımların…
İnsanlar genelde ilk zamanlar nasırlarını önemsemez. Gün geçtikçe daha da derinleşen kalın deri tabakası artık can yakmaya başlar. Hem de ayağınızı her yere bastığınızda. Sonra, halk arasında dilden dile dolaşan ‘nasır tedavi metotları’ uygulanır. Lakin tüm uğraşlar boşa çıkar, ‘Nasır bitti, gitti’ derken yine çıkıp geliverir. Peki bu nasırlar niye oluşur? Korunmak için nelere dikkat etmek gerekir? Günümüz kadınının başı neden nasırlarıyla dertte? Evde tedavi yöntemlerinden diyabetliler ve sinir sistemi hastalarının nasırlarına nasıl müdahale edileceğine kadar birçok önemli bilgi bu satırlarda…
Sürtünme veya baskı sebebiyle cildin belli bir bölgesi tahriş olduğunda deri kalınlaşarak bu duruma tepki veriyor. Oluşan kalın deri tabakasına da nasır deniyor. Genellikle nasırlar bedenin ağırlık taşıyan bölgelerinde ortaya çıksa da vücudun hemen her yerinde görülebiliyor. En ‘popüleri’ ise ayak nasırları.
ESKİDEN ERKEKLERDE DAHA ÇOK RASTLANIYORDU
Karabük Devlet Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Habibullah Aktaş, nasırların ana sebebinin, ayağın bir veya birkaç bölgesinde, sürtünmeyle birlikte oluşan fazla basınç olduğunu belirtiyor. Dr. Aktaş, diğer sebepleri de sıralıyor: “Sıkı, ayak yapısına uyumsuz, yüksek topuklu ayakkabılar giymek, dışarıda yalın ayak yürümek, parmaklardaki deformasyonlar, ayağın fazla kemikli olması ve yanlış yürüme (basma) hareketi.” Dermist Medikal ve Sağlık Hizmetleri’nden Dermatolog Dr. Zafer Türkoğlu ise nasırların oluşma sebebini “anatomik ve mekanik” olarak ikiye ayırıyor. Ayak parmak kemiklerinde görülen yamukluk, düz ya da çukur taban olmak gibi yapısal bozuklukları anatomik; dış etkenlerle oluşan nasırları da mekanik sebeplere bağlıyor.Göztepe Hastanesi’nden Uz. Dr. Salih Küçükoğlu da ani çarpma, sıkışma, bükülme sebebiyle de vücudun herhangi bir yerinde nasır oluşabileceğine dikkat çekiyor.
Dermatologlar son yıllarda ayakta nasır oluşumunun arttığını, uzun uğraşlara rağmen hastalıklarına şifa bulamayanların hekimlere başvurduğunu anlatıyor. Fakat işin en dikkat çekici yanı, önceki yıllarda çoğunlukla erkeklerde rastlanan bu ayak hastalığının günümüz kadınlarında daha fazla görülüyor olması. Dermatolog Dr. Salih Küçükoğlu, sivri burunlu ayakkabılar çıktıktan sonra ayak tabanının ön kısmı, parmak araları ve küçük parmağın dış yüzeyinde çıkan nasırlar sebebiyle pek çok hanımın kendilerine başvurduğunu söylüyor. Dr. Küçükoğlu, çalışan, takım elbise altına sivri burunlu ayakkabı giyen erkeklerin de nasır problemiyle karşılaştığını anlatıyor. Dr. Habibullah Aktaş ise karşılaştığı vakalardan yola çıkarak nasırın hanımlarda değil, erkeklerde daha çok görüldüğünü iddia ediyor. Çünkü günümüz Türkiye’sinde hâlâ hanımların büyük bir kısmı evde, çalışmıyor. Erkekler ise dışarıda; gün boyunca ayakları ayakkabı içinde ve sürekli hareket halinde. Dolayısıyla mekanik tahribat erkeklerde daha fazla.
Çevresindeki normal deriye göre daha sarımsı renkte, kalın bir tabaka olarak tanımlanan nasır; çoğunlukla koni şeklinde, sert yapıda görülse de ayak parmağı arasındakiler daha yumuşak oluyor. Nasırların hissedilen en önemli belirtisi ise günün sonunda ağrı yapması ve basınçla karşılaşınca ciddi rahatsızlık vermesi. Ayrıca kronikleştiğinde ya da şiddetli olduğunda, çevresindeki deri kızarıyor ve hareketsizken bile şiddetli ağrı yapıyor. İşte bu noktadan sonra ‘nasırzedeler’ doktorların kapısını çalışıyor.
Tedavi yöntemleri nasırın derinliğine göre değişiyor. Eğer çok ince bir tabaka halindeyse deri, ılık su içinde ayaklar bekletildikten sonra küçük müdahalelerle kalın deri temizlenebiliyor. Eğer hastalık biraz daha ilerlediyse uzmanlar, içinde yüzde 40 salisilik asit bulunan koyu kıvamlı kremi tavsiye ediyor ve bu vesileyle kalın tabakanın yumuşayıp erimesi bekleniyor. Nasır yakıları da bu durumda işe yarıyor. Salisilik asit içeren bu bantlar nasırın tam üstüne yapıştırılıp 24 saat bekletiliyor. Üst tabakası yumuşayan nasır, steril bir bıçakla kişiye acı vermeyecek derinlikte oyulup temizleniyor. Eğer tek uygulamada nasır yumuşamazsa birkaç kez daha aynı işlem tekrarlanıyor.
EKLEMLER ve EKLEM SIVILARI
İki kemiğin birleştiği yerde bulunurlar. İçerdikleri eklem sıvısı miktarı hareket yeteneklerini belirler. Buna göre üç gruba ayrılırlar.
1. Hareketli Eklemler: Kol ve bacaklarda bulunurlar. Ortak bir kapsülle çevrilmişlerdir. Kapsülle eklem arasındaki boşluk eklem boşluğudur. Kemikler arasındaki boşluklar kiriş bağları denilen doku ile doludur. Eklem bölgesinin iç yüzeyinde bağ doku ve epitel dokudan oluşan sinovial zar bulunur. Bu zar yumurta akı gibi bir salgı oluşturur. Bu salgı eklem uçlarını kaygan halde bulunmasını sağlar. Eklem yüzleri eklem kıkırdağı ile örtülüdür. Bu bağlar ekleme sağlamlık ve hareket kolaylığı sağlar. Ayrıca kemikler arasında bağ dokudan meydana gelen eklem bağları da bulunur. Bu tür eklemlerde eklem sıvısı çok fazladır.
2. Hareketsiz Eklemler: Kemikler testere dişi gibi girinti ve çıkıntılarla birbirine bağlanmıştır. Tamamen hareketsizdirler. Kafa tası kemiklerinde görülür. Kemikler arasında eklem sıvısı bulunmaz.
3. Az Hareketli Eklemler: Omurgada olduğu gibi kemiklerin kısıtlı hareket etmesini sağlayan kemiklerdir. Omurlar arasındaki kıkırdak dokunun esnekliğine bağlı olarak kısıtlı hareket ederler. Eklem sıvısı azdır.
Eklem Sıvısının İçerisindeki Gazlar
Kimi insanlar, her iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek ve onları gererek ses çıkartırlar, yani çıtlatırlar. Çoğumuz buradan gelen sesin kemiklerden geldiğini sanırız, hatta rahatsız oluruz ama nedense bunu yapanlar durumlarından memnun görünürler. En çok ve kolaylıkla çıtlattığımız yerler vücudumuzda en çok bulunan sürtünmeli eklem yerleridir. Bu tip eklem yerlerinde, örneğin, parmaklarınızda iki kemiğin birleştiği yerde bir bağlantı kapsülü ve bu kapsülün içinde de, kemiklerin hareketleri sırasında, buraları yağlayan bir Sıvı bulunmaktadır. Bu Sıvının içinde erimiş durumda oksijen,nitrojen ve Karbondioksit gazları bulunur...
Vücudumuzda en kolay çıtlatabileceğimiz eklem yerlerimiz parmaklarımızdır. Parmaklarımız gerilince ve eklem yerlerimiz düzleşince bu kapsül de gerilir. İçindeki sıvının Basıncı azalır ve Gaz kabarcıkları patlamaya başlar. İşte duyduğumuz bu seslerdir. Patlayan kabarcıklar sonucunda Gazlar bu sıvıyı terk eder, sıvı daha da genleşir ve eklem yerinin hareket yeteneğini artırır. Kuşkusuz ki eklem yerinin gerilmesi bu kapsülün boyu ile sınırlıdır.
Eğer parmaklarınızı çıtlattığınız anda röntgenini de çekmiş olsanız,eklem içinde oluşan gaz kabarcıklarını görebilirsiniz. Bu olay eklem yerindeki Hacmi yaklaşık yüzde 15-20 artırır. Aynı parmağınızı arka arkaya çıtlatamazsınız. Bir süre beklemeniz gerekir, çünkü gaz kabarcıklarının sıvı içerisinde tekrar oluşması biraz zaman alır. Tüm bu açıklamalar, deneylerle kanıtlanmasına karşın, yine de bu kadar küçük gazın, bu denli büyük bir ses çıkartabilmesinin nedeni hala anlaşılmış değildir.
Ayrıca detaylı çalışmalar göstermiştir ki, çıtırdama sırasında iki ayrı ses duyulmaktadır. Birincisinin gaz kabarcıklarının patlaması olduğu biliniyor. İkinci sesin ise kapsülün uzama sınırına vardığında çıktığı sanılıyor.
Peki, parmaklarımızı çıtlatmak vücudumuz için zararlı mıdır? Bunu alışkanlık biçimini getirenlerde, eklemler çevresindeki yumuşak doku zarar görmekte, parmaklar şişmekte, dolayısıyla elin kavrama gücü azalmaktadır.
Kıkırdak veya kartilaj hayvansal bir dokudur. Vücutta yarı taşıyıcı bir görev üstlenir. Kemik dokudan daha yumuşak ve esnek bir matrise sahip olan kıkırdak dokuda damar bulunmaz, kıkırdak hücreleri bu matristen difüzyon yoluyla madde alış verişi yaparlar.
Kıkırdak eklemlerde, göğüs kafesinde, kulakta, burunda, boğazda ve omurlararası disklerde bulunur. Üç ana kıkırdak tiği mevcuttur: hiyalin, elastik ve fibröz kıkırdak (fibrokartilaj).
Hücreler
Kıkırdak doku (kondrosit) ve (kondrosit) öncülleri olan kondroblast ihtiva eder. Kondroblastlar matrisin salgılanması ve bakımından sorumludurlar. Matris içindeki kontroblastlar olgunlaşarak kondrositlere dönüşürler. Kondrositler lakuna olarak adlandırılan boşluklarda bulunurlar. Kondrositlerin hemen etrafındaki matrise teritoryal matris denir.
Lifler
Kıkırdak kolajen ve elastik lifler içerir. Hiyalin kıkırdakta, Tip II kolajen kuru ağırlığın yaklaşık %40'nı oluşturur. Elastik kıkırdak da elastik lifler içerir. Fibrokartilaj hiyalin kıkırdaktan daha büyük oranda kolajen ihtiva eder.
Hiyalin kıkırdak dokusu
Kıkırdak tipleri
Üç farklı kıkırdak tipi bulunur. Bunların hepsi bulundukları yerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde farklı özelliklere sahiptir.
En sık rastlanan kıkırdak tipidir. Hiyalin sözcüğü Yunanca hyalos yani "cam" sözcüğünden türemiştir. Yarısaydam (ışığı hafif olarak geçiren) matrisi nedeniyle bu ismi almıştır. Hareketli eklemlerde bulunur. Ayrıca kemiklerin içinde kemikleşme merkezi olarak çalışacak şekilde bulunur. Ek olarak burun, gırtlak ve nefes borusu gibi büyük solunum yolları duvarlarında da bulunur. Hiyalin kıkırdağa mikroskop altında bakıldığında bazı hücrelerin birbirinden ayrılmadığı,ikili veya üçlü halde kaldığı görülür ki bunlara izogen gruplar denir.
Elastik Kıkırdak
Elastik kıkırdak (sarı kıkırdak olarak da anılır) kulak kepçesinde ve çeşitli borularda (örneğin: gırtlak, östaki borusu) bulunur. Bu borulardaki kıkırdak boruların sürekli olarak açık kalmasını sağlar. Elastik kıkırdak hiyalin kıkırdağa benzerdir fakat hiyalin kıkırdaktan farklı olarak, Tip II kolajenin yanı sıra matrise dağılmış elastik lifler içermesidir. Bu dokuyu sert ama elastik kılar.
Fibröz Kıkırdak (Fibrokartilaj)
Fibröz kıkırdak veya fibrokartilaj, ismini yoğun oranda fibröz doku içermesinden alır. Zaman zaman beyaz kıkırdak olarak da anılır. Omurlararası disklerde, bazı tendon veya ligamanların kemiklere bağlandığı yerlerde bulunur. Omurlararası disklerde bulunan fibröz kıkırdak hiyaline oranla daha fazla kolajen ihtiva eder. Hiyalin ve elastik kıkırdakların tersine, fibröz kıkırdağın perikondriyumu bulunmaz.
Omurga Anatomisi
Omurga anatomisi genel olarak 3 bölümde incelenir. Bu bölümlerde 7 boyun, 12 sırt, 5 bel omuru bulunur. Bel omurlarının hemen altında embriyolojik olarak omurga yapısındaki sacrum kemiği ve onun da altında yine embriyolojik olarak omurga kökenli kuyruk sokumu kemiği bulunur.
Bir omurga kemiğinde değişik parçalar vardır.Gövde denilen ana parça yük taşıyan en önemli parçadır. Gövdeler disk denilen esnek bir doku ile birbirleri üzerinde sıralanır. Gövdenin hemen arkasında omuriliğin geçtiği kanalı çevreleyen laminalar bulunur. Laminaların yanlarında 2 transfers çıkıntı, arkasında spinöz çıkıntı omurga çevresi kasların yapışma noktalarıdır. Her omur alt ve üstte toplam 4 faset eklem ile diğerlerine bağlanır. Bu kilit sistemi omurganın sabitliğini sağlar. Gövde ile laninaların arasındaki oluktan sinir kökleri çıkar. Alttaki 4 bel omurundan çıkan sinir köklerinin bazı dalları birleşerek siyatik siniri oluşturur. Siyatik sinir kısa bir mesafe leğen kemiğinin arka duvarı boyunca karında seyrettikten sonra kalçanın ortasından dışarı çıkar ve bacağın arkasında orta hattı boyunca aşağı doğru iner. Bu sebeple bel omurlarındaki bir takım hastalıklarda ( bel fıtığı, bazı tümörler gibi) ağrı kalça içinden bacağa doğru hissedilir.
Omurlar birbirinden disk denen etrafı halka biçimli sert annulus denen yapı ve ortasında jöle kıvamında nucleus pulposus dan oluşan dokuyla ayrılır. Bu annulus denen halka kırılırsa aradan nucleus pulposus dışarı çıkarak omuriliğe veye sinir köklerine bası yapar ki bunun en bilinen ismi fıtıktır.
Omurilik soğanı:
Beynin son kısmı ile omuriliğin başlangıcıdır. Dış görünüşü taze soğana benzer. Beyin ile omurilik arasındaki sinirsel iletimi sağlar. Vücut organlarından beyne, beyinden vücuda giden sinirlerin bir kısmı doğrudan geçer, bir kısmı buradan geçerken çaprazlaşır. Bu yüzden beynin sağ yarım küresi vücudun sol tarafını, beynin sol yarım küresi vücudun sağ tarafını kontrol eder.
Görev Ve İşlevleri:
1- Solunum, boşaltım, dolaşım gibi istemsiz çalışan sistemlerin çalışmasını düzenler.
2- İsteğimiz dışında gerçekleşen, iç organların hareketlerini yönetir.
3- Kalbin çalışmasını, kan damarlarının genişleyip, büzülmesini kontrol eder.
4-Kusma, öksürme, hapşırma, yutma, çiğneme, metabolizma gibi olayları düzenler.
5- İdrar torbasının çalışmasını kontrol eder.
Omurilik soğanı, özellikle dolaşım ve solunumu kontrol etmesiyle, hayat düğümü olarak adlandırılır. Omurilik soğanı çıkarılan bir insan ölür.
Omurilik:
Omurilik soğanından başlayıp, omurga kanalı (omurga kemiklerinin üst üste dizilmesiyle oluşan kanal) içinden, kuyruk sokumuna kadar devam eden bir sinir demetidir. Omurga kanalı, omuriliği dış etkenlerden korur.
Görev ve işlevleri:
1-Beyin ile çevresel sinir sistemi arasındaki bağlantıyı sağlar. Beynin gönderdiği emirleri kaslara ve iç salgı bezlerine götürür.
2- Refleks hareketlerinin merkezidir.
3-Sürekli yaptığımız hareketler, önce beynin denetiminde gerçekleşir. Bunlar iyice öğrenildikten sonra denetimi omurilik alır. Hata yapılınca beyin tekrar devreye girer. Örneğin, dans etme, spor yapma, örgü örme, araba kullanma gibi alışkanlık haline getirilmiş hareketler.